12 Şubat 2021’de çağdaş evrim teorisinin kurucusu olan Charles Robert Darwin’in 212.doğum günü kutlanacak. 12 Şubat 1809’da İngiltere’nin Shropshire kentinde dünyaya gelen Darwin, yaptığı çalışmalarla insan da dâhil olmak üzere canlı türlerinin doğal seçilim sayesinde bir veya birkaç ortak atadan farklılaşarak evrildiğini öne sürdüğü teorisi daha sonrasında biyoloji biliminin esas prensiplerinden biri haline geldi ve kabul gördü. Darwin canlıların ortak atalardan evrilerek geliştiğine dair fikirlerini 1859’da yayımlanan Türlerin Kökeni kitabında detaylı olarak anlattı.
Charles Darwin Kimdir? Charles Darwin’i hem babası hem dedesi doktordu ve Darwin de onların izinden giderek doktor olma hayaliyle 1825 yılında Edinburgh Üniversitesi’ne girdi. Tıp eğitiminde çok başarılı olmayan Darwin, tıp derslerini sık sık aksattı. Bu okulda doğa tarihiyle ilgilenen bir grup öğrencinin kurduğu Plinius Topluluğu’na katılan Darwin’in doğa tarihi ile tanışması bu sayede oldu. Yine aynı üniversitede Darwin, öğretmeni Robert Edmund Grant’ten Jean-Baptiste Lamarck’ın evrim teorisini öğrendi ve beraber deniz canlıları üzerinde yaptıkları incelemelerin Darwin’in evrim hakkında merakını iyice uyandırdı.
Charles Darwin Kimdir? Babası Darwin’in tıp eğitimini iyice aksattığını fark eden babası 1827 yılından Edinburgh’dan alıp Cambridge Üniversitesi’ne bağlı olan Christ College teoloji bölünme yazdırdı ve oğlunun bir din adamı olarak yetişmesini istedi. Teoloji bölümünde tıbba nazaran daha başarılıydı fakat doğa tarihi ilgisini çekmeye devam ediyordu. Botanik profesörü John Stevens Henslow ile tanışan Darwin kısa sürede onunla arkadaş oldu ve onun doğa tarihi derslerine yazıldı. Ayrıca Darwin Henslow’dan özel dersler de almaya başladı. Darwin ders aralarında Henslow ile okul bahçesinde birlikte dolaştıkları ve konuştukları için okul arkadaşları Darwin’e “Henslow’la Yürüyen Adam” lakabını takmıştı. Biraz da botanik Profesörü Henslow ile yakınlığı sayesinde 1827’de girdiği Christ College’i 1831 yılında 178 kişi arasından 10. olarak mezun oldu.
Botanik profesörü Henslow, Aralık 1831’de kaptan iki sene sürecek Güney Amerika yolculuğuna çıkacak olan HMS Beagle gemisinin kaptanı FİtzRoy ile tanıştırdı. FitzRoy sefer boyunca kendisine eşlik edecek alanında iyi yetişmiş bir doğabilimci arıyordu. Henslow’un önerisi üzerine FitzRoy Darwin’i yanına almayı kabul etti.
Darwin’in babası oğlunun Kaptan FitzRoy ile çıkacağı gereksiz olduğunu söylemiş ve oğlunun gitmesine müsaade etmemişti. Buna rağmen kayınbiraderi Josiah Wedgwood müdahalede bulunarak Robert Darwin’i oğlunun sefere gitmesine müsaade etmesi için ikna etmeyi başarmıştır. HMS Beagle’ın amacı olabildiğince çok koy ve körfeze gidip ordaki kıyıların haritasını çıkarmaktı. Dolayısıyla yolculuğun rotası sadece Güney Amerika ile sınırlı değildi. Yolculuk 2 yıl olarak planlanmıştı fakat toplamda 5 yıl sürdü. Yolculuk sırasında Darwin çok farklı türlerde jeolojik oluşumlar, fosiller ve canlılar keşfetti bunlarla ilgili notlar aldı gözlemler yaptı. Hatta bu notlarını makalelere dönüştürdü ailesine sık sık bu makaleleri yolladı. İncelemelerinde deniz kabukluları, omurgalıları ve diğer bir çok hayvan ve bitki türü dâhildi. Bu türlerin farklı coğrafyadaki değişik özellikleri dikkatini çekti. Cape Town’da yazdığı notlarında canlıların varlığının “mucize eseri” olduğunu düşünmenin canlıların çeşitliliğini hafife alan aşağılayan bir ifade olduğunu belirtmiştir.
5 yıl sürecek yolculuğun başında Kaptan FitzRoy, Darwin’e Charles Lyell’in yazdığı, jeolojik oluşumların çok uzun çağlar boyunca çok yavaş meydana gelen değişiklikler sonucu oluştuğunu savunduğu, Jeolojinin Prensipleri adlı kitabını vermişti. Darwin gittikleri birçok yerde Batı Afrika açıklarındaki Santiago adasında, Patagonya’da, Şili’de And Dağları’nın yamaçlarında ve Hint Okyanusu’nda birçok önemli jeolojik keşif gerçekleştirdi. Darwin Güney Amerika’da yakın zamanlarda soyu tükenmiş olan devasa memelilere ait fosiller buldu. Bu memelilerin yakın zamanlarda ortadan kaybolmuştu çünkü bu fosillerin bulunduğu katmanlarda modern deniz kabuklularına ait kalıntılar da vardı. Böylece o zamana kadar yaygın görüş olan bu fosillerin Nuh tufanı veya başka büyük felaketlerde ölmüş olan hayvanlara ait olabileceği fikri de böylece Darwin tarafından çürütülmüş oldu.
Jeolojinin Prensipleri kitabının ikinci cildi 1832 yılında çıktı ve hemen o sıralar Güney Amerika’da bulunan Darwin’e bir kopya ulaştırıldı. Kitabın yazarı Charles Lyell kitabın ikinci ciltte evrim teorisine karşı çıkıyor, canlı türlerinin dağılımını yaradılış merkezleri fikirleriyle açıklamaya çalışıyordu. Darwin bu kitabı okuduğu sıralarda kendi evrim teorisini dayandırabileceği gözlemler ve incelemeler yapıyordu. Tam bu sırada Darwin Galapagos adasında bulunuyordu. Bu adadaki ispinoz kuşlarını inceledi ve genel kabul görüşün aksine aynı türden değil, farklı türden olduklarını savunduğu bir makale yazdı. Galapagos adasındaki kuşlar ile alakalı gözlemlerinden yola çıkarak yazdığı makale aslında meşhur evrim teorisinin doğmasına sebep olan etkenlerden biridir. Darwin’in Avustralya’da gördüğü keseli sıçan-kangurular ve ornitorenkler onu o kadar hayrete düşürmüştü ki, canlıların iki farklı Tanrı tarafından yaratılmış olabileceğini söyledi.
Darwin yolculuk sırasında tuttuğu notları, bulduğu fosilleri ve doldurulmuş canlıları Britanya’ya göndermiş, bu gelişmeler de Profesör Henslow aracılığı ile İngiliz doğa bilimcilerine aktarılıyordu bu sayede Darwin henüz vatanına dönmeden ünlü olmaya başlamıştı. Ocak 1937’de Darwin gemiyle yaptığı seyahatlerde topladığı kuş ve memeli örneklerini Londra Zooloji Cemiyeti’ne sundu. Cemiyetten ornitolog John Gould, Darwin’in tanımlamakta zorlandığı ve değişik türlere ait olduğunu düşündüğü bir grup kuşun gerçekte birbirine çok yakın 12 yeni ispinoz türü olduğunu anladı. Mart 1837’de John Gould, Darwin’in değişik adalardan topladığı alaycı kuşların farklı türlere ait olduklarını açıkladı. Nisan 1837’de Darwin, anakaradan göç ederek farklı adalara yerleşen kuşların, zamanla adalardaki değişik koşullara uyum sağlayarak farklı türlere evrildiklerini anladı. Temmuz 1837 de “Kırmızı Defter” adını verdiği canlı türlerini farklı türlere evrimleşmesiyle ile ilgili notlarını yazdığı defterinin 36. Sayfasına ilk kez bir evrim ağacı çizdi.
Araştırmalarını sürdüren Darwin, Thomas Malthus’un Nüfus Prensibi Üzerine Deneme adlı yazısında insan nüfusunun her 25 yılda ikiye katlanarak çoğalma kapasitesi olduğunu, fakat hastalık, savaşlar ve açlık sebebiyle nüfusun aşırı artmasını önlendiği fikrinden esinlenerek aynı prensibin tüm canlılar için geçerli olabileceğini düşündü. Böylece Darwin tüm canlıların olanaklar verdiği ölçüde yavru ürettiğini, yavrular arasında zayıf olanların kısa bir süre sonra hayatını kaybettiğini güçlü olanların ise hayatta kaldığını ve yeni yavrular meydana getirdiğini ve bu şekilde kendilerinin bir zamanlar kardeşlerinden farklı olarak hayatta kalmalarını sağlamış olan güçlü özelliklerini kendi yavrularıyla sonraki nesillere aktardıklarını düşündü. Dolayısıyla türler her yeni nesil ile beraber çevrelerine daha çok uyum sağlıyorlardı. Darwin temellerini geliştirdiği doğal seçilim teorisini yayımlamak istiyordu fakat öncesinde şüpheci meslektaşlarını ikna etmek için iyi hazırlanmalıydı.
Ekim 1844’de Darwin, insan da dâhil olmak üzere tüm canlıların ilkel formlardan evrimleşerek meydana geldiğini iddia ettiği Yaradılışın Doğal Tarihinden İzler adlı kitabı “anonim” olarak yayımladı. Kitap Londra orta sınıfından büyük ilgi görmesine rağmen doğa bilimciler tarafından çok sert eleştirilere ve aşağılamalara uğradı.
Darwin, 1851-1853 yılları arasında yayımlanan bir dizi kitapla deniz kabukluları ile ilgili çalışmalarının sonuçlarından bahsetti. Bu çalışmada, bu deniz canlılarının belirli bir işlevi olan organın, değişen koşullarda küçük değişikliklere uğrayarak işlevini değiştirebileceğine ilişkin kanıtlar gözlemledi.
Darwin uzun çalışmalar sonunda Doğal Seçilim ile Türlerin Kökeni veya Hayat Mücadelesinde Ayrıcalıklı Irkların Korunumu Üzerine adlı kitabını bitirdi ve bu kitap 22 Kasım 1859’da kitapçılara gönderildi. Doğal seçilim teorisini detaylı gözlemlere ve mantıksal yollara dayanarak anlattığı kitabı çok beğenilmiş ve ilk baskısı hızlıca tükenmişti. Kitap bir kesim tarafından çok beğenilse de diğer taraftan evrim karşıtı özellikle dindar kesimlerce çokça eleştirildi hatta karikatürler çizildi. Tabi Darwin bütün bu karikatürleri kesip dikkatlice saklıyordu.
Zamanla Hıristiyan inanışından çıkıp bir agnostik olan Darwin, 19 Nisan 1882’de 73 yaşında hayatını kaybetti. Ailesi onu kilise avlusuna vefat eden 2 çocuğunun mezarlarının yanına gömmeyi istiyordu fakat bilim çevrelerinden bazıları meslektaşlarının Britanya’nın ünlü kilisesi Westminster Abbey’deki Sir Isaac Newton ve astronom Sir John Herschel gibi meşhur bilim adamlarının mezarları için ayrılmış olan “Bilginler Köşesi” olarak adlandırılan yere gömülmesi için hükümetten izin istediler ve bu girişimleri başarıyla sonuçlandı.